Oldum olası sağlıklı yaşama merakım olmuştur. Son zamanlarda geçirdiğim rahatsızlık ile beraber; organik besinlere, doğal formüllere, daha fazla oksijene, sağlıklı alışkanlıklara düşkünlüğüm iyice arttı. Son 1 yılda sigarayı bıraktım, alkolü haftada bir 1 kadeh şarabın ötesine geçirmemeye başladım, 11 olunca uyumak, haftada 3 yürümek, hazır gıda yerine kendi yemeğini pişirmek gibi alışkanlıkları hayatıma iyice yerleştirdim. Peki daha sağlıklı mıyım? Kesinlikle. Hiç grip olmadan, uçuk çıkarmadan, kendimi yorgun ve halsiz hissetmeden geçmiş 1 sene. Kendime tebrikler. Ancak geçenlerde kollarımda deli gibi bir kaşıntı. Durmak bilmiyor. Neredeyse kaşımaktan kendime zarar verecek noktalara geldim ve bunun cilt kurumasının ötesinde bir durum olabileceği kararı ile doktora gittim. Testler, kontroller derken sonuç; sistem tıkır tıkır işliyor. Bende bu rahatsızlığa sebep olabilecek fiziksel bir bulgu yok. Ee neden olduğunu bilmezsek nasıl çözeceğiz? Neden stres…
Bu kaşıntı bende vuku bulalı birkaç ay oluyordu. O sıralardaki yaşantımı eşelediğimde ise elle tutulur bir stres kaynağı bulamamış olmanın boşluğu da halen devam ediyordu. Tam da bu sıralarda hem çok ilgimi çektiğinden, hem de mesleki alışkanlık eseri Tedx konuşmalarını dinlediğim günlerden birinde; Susan Pinker’ın “uzun yaşamanın sırrı” konuşmasına denk geldim. Konu isminden de anlaşılacağı üzere; uzun yaşamak için gerekenler. Çeşitli araştırmaları derleyerek hazırladığı bu konuşmasında Susan Pinker; uzun yaşamak için gerekli olanları sıralıyor. Genlerinizin bu konuda söz hakkı yalnızca %, geri kalan u bakın nasıl sıralanıyor:
En altlarda sırasıyla; temiz hava (benim ormanlık alana taşınma planlarım emekliliğe kalır artık), hipertansiyon, aşırı kilo (şekersiz, yağsız, glütensiz, bitkisel ağırlıklı beslenme için saatlerce ürün araştırıp, yeni tarifler denemek de çok elzem değilmiş yani), egzersiz (squat yapa yapa dizlerimizi parçalamamıza gerek kalmadı kızlar, müjde), kalp krizi geçmişi. Yani buradan da anlayacağımız üzere bu güne kadar bahsi geçen sağlıklı yaşamanın formülü ilan edilmiş temiz hava, beslenme, egzersiz, uyku düzeni birleşenleri yok sayılamayacak unsurlar olsa da üzerinde durulması gereken en önemli noktalar da değillermiş… O zaman biz neye dikkat edeceğiz? Devam ediyorum listeye…
Listenin ortaları oldukça şaşırtıcı. Yükselirken ilk karşımıza çıkan grip aşısı. Yani grip aşısı olmanız, uzun yaşamak konusunda kilo vermenin ya da spor yapmanın bile önüne geçiyor! Grip aşısından daha önemlisi ise alkol tüketimini bırakmanız ya da azaltmanız ve daha da üstte sigara içmemek ya da bırakmak yer alıyor. Grip aşısının önemi vurgulanmasına karşın ilk defa bu kadar ciddiye aldığımı itiraf etmemde yarar var sanırım. Fakat diğer ikisi uyguladığım değişikliklerden de anlayacağınız üzere benim için sürpriz yaratacak bilgiler değiller.
Ben bir doktor veya sağlık sektöründen biri değilim. İşim psikoloji. Evet kişisel deneyimlerimden çıkarımlarım da mevcut elbette ama bu profesyonel zeminde uzmanlık dışı bir konu neden yer alıyor diye meraklanıyorsanız, uzatmadan hem bende kişisel bir aydınlanma anı yaşatan hem de işimle kesiştiği noktayı artık açıklayayım. Uzun yaşamamızda neredeyse P payı olan 2 önemli başrol oyuncusu ile tanıştırayım sizi… Biri yakın ilişkiler diğeri sosyal entegrasyon!!!
Biraz açmaya çalışayım bu iki olguyu… Yakın ilişkiler diye bahsi geçen madde; aile, yakın arkadaşlar, akrabalar vb. hayatımızda oluşturduğumuz küçük bir halkayı temsil ediyor. Ancak bu halkadaki herkesi değil; güvendiklerimizi, sevildiğimize şüphe duymadığımız, desteklerine ihtiyacımız olduğunda orada olacaklarını bildiğimiz en az 3 kişiyi. Sosyal entegrasyon ise; işe giderken asansörde karşılaştığımız komşumuz ile günaydınlaşmak, hiç tanımadığımız sokak satıcısına halini sormak, metroda yer verdiğimiz teyze ile göz teması ile anlaşmak, kuaförümüz ile havadan sudan sohbet etmek gibi irili ufaklı birçok iletişim formunu yakın olmadığımız kişiler ile deneyimlemeyi kapsıyor. Peki bunlar olmaz ise ne oluyor; oldukça özet geçeyim; bu esnada salgılanan ve hayati önem taşıyan oksitosin, seratonin vb hormonlar daha az salgılanıyor, dolayısıyla vücudun strese karşı kalkanı düşüyor, kendini onarma oranı sekteye uğruyor, her ne kadar brokoli yiyip adımlarınızı günde 10000 de tutmaya çalışsanız, sigaraya ve alkole tövbe etseniz de, vücudunuz devam etmek için eksik kalıyor. Bizler stresi her ne kadar başarıya, hedeflerimize ulaşıp ulaşamamaya, faturaları ödeyip ödeyememeye bağlı görsek de sosyalleşmedikçe en büyük stresi yaşıyor ve başlıyoruz kaşınmaya, karnımızı tutmaya, başımızı ovmaya…
100 yaşını geçmek mi istersiniz, yaşadığınız yaşları keyifle, dolu dolu, mutlu, huzurlu ve sağlıklı yaşamayı mı bilemem ama hayatta kalmak yerine yaşamak ise hedefiniz, sosyal varlıklar olduğumuz gerçeğini aklımızda tutarak bırakın telefonlarınızı, bilgisayarlarınızı, televizyonlarınızı ve kim varsa yanınızda bir selam vererek başlayın hayatınızın geri kalanını kurtarmaya…
Aşağıdaki formu doldurarak bizimle kolayca iletişime geçebilirsiniz.